Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bazen insan bir ayakkabı çivisi gibi batar kendine...

Geceler boyu düşünür düşünür durursun da bir çaresini bulamazsın kendinin. Aslında var olan sendedir yani öyle ki senden ötesi yoktur. Her şey sende başlar sende son bulur. Aradaki dönemde de insan kendisiyle kavgalarıyla ünlüdür.  Ne istediğini bilir, ne ne yaptığını. Durupta aynada kendine baktığında, 'ben ne oldum böyle' lere gelir cümleler. Ben ne oldum dersin... Ben ne oldum...  Ben kendime ne yapıyorum böyle. Demek istediklerim bunlar değil, gittiğim yerler istediğim değil, gördüklerim gerçek değil, sevdiklerimse benim değil. Benden değil. Düşünür düşünür kahrederim böyle bazı zamanlar kendimi. Ta ki şeytan beni ele geçirene kadar. Ağlama nöbetleri, susma nöbetleri, sarhoşluk nöbetleri içmeden hem de.  Kendimi merak ediyourum, asıl kendimi, bana gözükmeyin beni. Ben bu muyum, yaşamak istediğim bir hayatı mı yaşıyorum emin değilim.  Mutsuzluğumun sınırı yok, darmadağın oluyorum bazen. Dışardan yine mutlu palyaço nuramaraarı kendime sökmüyor. Mutsuz olmam i...

''Ne dualar kurtarır bizi artık ne de zaman.. Unutabilmek gerek bazen ağlamadan..''

Yastıkta yaşımın sağ gözümden sol göz kapağımın üzerine düşüşünü hissettim uzun bir süre. Uzun süredir yastığımda ağlamıyordum diye iç geçirdim. Epey olmuştu ve de yatakta sigara içmeyişim. Uzun uzun çektim içime dumanı ve uzun uzun üfledim nefesimde bitene kadar, tüm kısa yaşanmışlıklara inat. Uzun zaman olmuş dedim sonra kendi kendime konuşmayışım. Sesimi özlemişim. Küfürlerimi özlemişim. Yastığa gömülmeyi özlemişim. Boğazıma bi yumrunun gelip oturuşunu, göğüs kafesimin üzerinde tonlarca ağırlıyı hissetmeyi özlemişim dedim. İnsanoğlu ne tuhaf yaratık. Acı çektirmeye bayılıyoruz kendimize.  Sonra sustum. Bir sigara daha yaktım. Şimdi fırlasam dışarı bağırsam avazım çıktığı kadar, kimse duymasa, koşsam durmadan, nefes alıp vermekten boğazım acısa, çöksem olduğum yere, ağlasam hıçkıra hıçkıra kimse görmese, uyanmasa kimse.  Nazım gelse, Edip gelse, Oğuz gelse... Yazdıkları her satırı hissettirseler bana. Dirilsem oracıkta onlarla. Yıkansam, durulansam, geçse... Güneş do...

tüme varımda berbat olan hayat, tümden gelimde son derece güzel, aydınlık, umut dolu...

Bu sabah kötü uyandım. Aslında yeni bir şey değil, bir haftadır zorlanıyorum sabahları. Yorgunum ve baş edebilme eşiğim günden güne azalıyor. Neşeli olabilmek, olumluya odaklanabilmek çok fazla enerji istiyor ve ben akıntıya karşı kürek çekmekten sıkıldım. Daha doğrusu akıntıya karşı tekneyi çeviren de en başta benim, o nedenle kimseye yakınamıyorum, kendi kendime debelenip duruyorum. Bu sabah yine zor bir sabaha, somurtarak, tahammülsüz başladım. Evden çıktığımda, sabahın serinliği bile şişmiş gözlerimi canlı canlı açtıramadı. Bütün gece sabahlamam gözlerimle birlikte günümüde mahvetti. Sinirimin arasında içimden bir anda 'keşke biri bana biraz gülümsese' diye geçirdim. İçten bir günaydın ve samimi bir gülümsemeye ihtiyacım olduğunu o an anladım. Çünkü ben tek başıma yapamıyorum bunu. Oysa nedeni de yok bu yersiz melankolinin; tüme varımda berbat olan hayat, tümden gelimde son derece güzel, aydınlık, umut dolu (?!) Yorulduğumu, yaşama hevesim kalmadığını her düşüşümde yinel...

Yalnızlıktan bir türlü iyileşememekte neden öyle inat ettiğimizi bir anlayabilsek.

Neden mi yazmak? Gecenin ortasında hemde... Türkülerle...  Neden mi içmek? Düşlerin kıyısında hemde... Geçmişle... Neden mi neden mi ağlıyorum bilip bilmeden, derdimi eskitmeden neden mi bu kadar çok düşünüyorum... Yalnızlığımdan... Ben geceyi sevdiğimi söyledim... Sustu, neden olduğunu biliyordu. Küçük bir kızken ağlayabileceğin en güzel yer yastığın oluyor çoğu zaman, o da geceleri...  O da severdi geceleri. Onun başka sebepleri vardı ama severdi işte. Sevmek suç mu? Hep yaşlı gözlerime durgun durgun bakar sonra kahkahalar atardı. Anlamazdım. Hayatımın en güzel günleri olduğunu bilmezdim. Düşünemezdim.  Bir yokluğa yaklaşıyorum. Onunla başlattığım savaşta, onsuz devam ediyorum, kalelerim yıkılmış. Artık ağlamıyorum. Ruhu acı çekermiş her ağlamalarda. GülemiyoruHam ve anlatamıyorum. Hayat küçük bir fare bence ayaklarından zincirli bir fil. O fil ki küçücük fareden tiksiniyor, korkuyor, kaçmaya çalışıyor esir olduğunu bile bile.  Bu hayata esir olduğumu onun ...

Sorulur karanlık sebebim. Vurulur mülteci kederim... - Ahmet KAYA

Yazmak isteyipte bir türlü yazamadığım bir gün. Bu gün kaç sayfayı yedim bitirdim bilemezsiniz. Bazen bir şarkı bir söz ilham olurken bazen kelimeler mıhlanıp yapışır ya dudaklara bu gün tam da o günümdeyim. Anlatıp hatta bağırıp çığlıklar atarak söylemek istediğim o kadar şey var ki. Evet milyonlarca insan arasında yapayalnız kalabildim. Dinleyipte bir türlü derdimi anlatamadığım insanlar tanıdım. Ağladığımda anlaşılabilen bir insan olamadım. Daha doğrusu ben doğru düzgün ağlayamadım bile. Bir çok şey biriktirdim kendi küçük dünyam da bir sürü güzel hayal, çocukluğum, çocuğum, yaşlılığım... Bir insan sevdim. Ve çoğu kez ellerimden kayıp gidişini izledim. Dur demek adetim değildir. Dudaklarım söyleyemez dedim ya, ellerim çaresiz kalır ama gözlerim anlatır. Anlamaz...  Geriye dönüp baktığımda keşke'lerimle pişmanlıklarım arasında kırıntı görmediğim zaman anladım ki artık yüreğim sağlam. Kırılmaz. Sandım, yanıldım. Oysa öyle değilmiş. Dağılmışlığımdanmış kırılmazlığım. Bilemedim. Ö...

Biz iki hırsız arasında kendimizi ifade ederiz. Düne ait üzüntüler ve yarına ait korkular. -George Bernard Shaw

Ölürken bana 'hayatına dair en çok neyi hatırlıyorsun?' diye sorduklarında, hiç düşünmeden cevap verebileceğim tek şey; -korkularım... Hayatımın çoğunu korkarak geçirdim. Çocukken hatırladığım en büyük korkum iğneydi, benim bir parmağım boyutunda ki o iğne benim kabuslarım oluyordu ki, keza hala aynı şey kabuslarım olabiliyor :) Ama buna tatlı korkular diyorum, keşke hayatımda korktuğum tek şey iğne korkum olsa.  Ama insan büyüdükçe korkuları yaşıyla birlikte artıyor. Sevmekten korkuyorsun terkedilmekten korka korka, sevilmekten korkuyorsun sevmemekten korka korka, sahiplenmekten korkuyorsun kaybetmekten korka korka ve ölmekten korkuyorsun sevdiklerini arkanda bıraka bıraka... Küçükken hep hayalini kurduğumuz, büyüyünce şuralara gitcem, şunları yapcam, şunları giycem, keşke bi an önce büyüsem cümleleri, büyüyünce pişmanlıklarla birlikte keşke çocuk olsamlara geliyor. Çünkü insan bazı şeylerle hele ki yaşadığı üzüntülerin tekrarlayacağı korkusuyla hayatını zindan etme d...

Eğer bir gün gidersem buralarda, ebediyete gönüp gidersem, meraklanmayın yalnızlığımı bir dost bilip gideceğim, yalnızlığımı da alacağım yanıma, hatta sizinkileri de...

Geçmişin gölgesinden kurtulup geleceği fonlarla süsleyemez yalnızlar, çünkü acıları vardır, canları çok yanmıştır. Her iki ileri adımda bir tekrar o karanlık günlerine dönmeyi başarmışlardır çünkü. Bazen bir olay bunu tetikliyorken, bazen bir söz sürükler o günlere yalnızı.  Konuşamaz o, yazar belki o da ağlayışlarının hıçkırıklarından fırsat bulursa, kalemi kan kağıdı hayatı olur. Yalnız, tek bir çizgide hayatını tekrar kana bulamayı başarır. Hayat yalnızı tekrar aynı noktaya götürmeyi çok iyi bilir.  Yalnız korkar eski günlerinden, acılarından yaptığı hatalarda, bataklığından korkar. Tekrar oraya batmak istemez. Çırpınır çırpınır ama bataklık bu en tepedeyken birden çırpınışların seni en dibe batırır. Yalnız boğulur.  Kendi kendine konuşur, en güzel sesinden, iç sesinden, şarkılar söyler, tekrar dibe vurmanın zevkini çıkartır. Ne zevk ama! Yalnız, yalnızlığından bıkmıştır artık. Biri gelsin kurtarsın ister onu. Yalnızlığını alıp götürsün...  Ama hiç bir ...

...Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü... Yüzümden ummazdım bunu kör oldum.. Siz hiç sabunluyken ağladınız mı? *Cemal Süreya

Canlılar doğaları gereği çok değişik yaratılmışlardır. Hele ki insanlar, en çeşitli olanıdır bence canlılar içinde. Ki ben daha çeşitli... Susmadan hiç durmadan anlatmak istediğim, hiç doyamadan sürekli ağlamak istediğim günlerdeyim. Ki ben sevmem ağlamayı,sadece içime ağlamalarım çoktur benim. Öfkemi, nefretimi, kinimi, gözyaşımı, sevgimi içime atarım... Ve evet bir gün gelir taşıyamam. Omuzlarımda ki yük çoğaldıkça, kalbimi hissetmemeye başlıyorum artık. Kırıp döküyorum, toza dumana katıyorum her yeri. Kırılıyorum dökülüyorum. İnsan aynaya baktığında kendinden nefret eder mi? Kendimi sevmiyorum. Bir ömür kendimle nasıl geçireceğimi düşünürken karalar bağlayarak, bir insanı buna nasıl mecbur ederim? Hani şair diyor ya: ''Bir insanı sevmekle başlıyor her şey...'' Hayır! Kendini sevmekle başlıyor her şey. Kendini sevmediğin zaman, artık kendini çekemediğin bir insan olmaya başladığın an, tüm insanlar uzaklaşıyor senden.  Olması gerekende bu değil midir...

biliyorum oradan bakınca hiçbir şeyim yok gibi görünüyor. ama içim eriyor be, ölüyorum ben. tükeniyorum.

Mutlu bir ilişkisi olduğu halde, ayrılığa dair söz yazan insan. Zamanında çok acı çekmiştir. Bir çok elvedalar, birikmiştir lugatında. Gel-gitleri vardır, hatta ha siktir git leri.. Aklında en damar şarkının, acıtasyonlu notaları oynar. Mutluluk bile onu korkutur. Çünkü acı verir. Film’lerdeki mutlu sonlara  inanmaz. Seni özledim, sıradan bir elveda cümlesi olmuştur onun için hep. Ve mutluyum rolünü o kadar iyi yapar ki, bazen kendini bile inandırır.. Erkan Akagündüz & Ahmet Yavuz

Gözleriniz çok ses çıkarıyor albayım...

Kelimeler diyorum albayım, albayım kelimeler diyorum bazı anlamlara gelmiyor. Sade ve sadece yoruldum albayım...  Bu nöbetler tekrarlamaya başladı nasıl olurda insan söyleyecek onca cümlesi varken, tek bir kelime bile kullanmakta aciz kalır. Bazen o tek bir kelimeyi söyleyemediğin zamanda bile, gözlerin ele verir seni. Gözlerimiz hıçkırır, gözlerimiz bağırır, gözlerimiz çığlık atar ama kendi içine ağlar. Güçlü rolü yorar insanı sonra. Gözler ele verir kendini ve bırakır haykırışlarını. Zaman geçiyor, bitiyor. Dün ne yediğini bu gün hatırlamaz hale geliyorsun. Kendini unutmadığına şükrediyorsun. Bu da aslında her gün değil sadece hatırladığında(!). İnsan beynindekilerini unutuyor. Kalbin-dekiler unutulmuyor. Kalbe dokunan hiç bir şey silinmiyor. İnsan yaşamı anlardan oluşuyor. Her anı nakış işler gibi işliyor aslında kanımıza kalpten kolay silinmeyenler. İşte kalbin bu kadar derinine gelenler anlatılmıyor. Tıpkı bir hastalık geçiriyor gibi. Bedenimizde ki tüm duyularımız köreliy...