Gözleriniz çok ses çıkarıyor albayım...

Kelimeler diyorum albayım, albayım kelimeler diyorum bazı anlamlara gelmiyor. Sade ve sadece yoruldum albayım... 
Bu nöbetler tekrarlamaya başladı nasıl olurda insan söyleyecek onca cümlesi varken, tek bir kelime bile kullanmakta aciz kalır. Bazen o tek bir kelimeyi söyleyemediğin zamanda bile, gözlerin ele verir seni. Gözlerimiz hıçkırır, gözlerimiz bağırır, gözlerimiz çığlık atar ama kendi içine ağlar. Güçlü rolü yorar insanı sonra. Gözler ele verir kendini ve bırakır haykırışlarını.
Zaman geçiyor, bitiyor. Dün ne yediğini bu gün hatırlamaz hale geliyorsun. Kendini unutmadığına şükrediyorsun. Bu da aslında her gün değil sadece hatırladığında(!). İnsan beynindekilerini unutuyor. Kalbin-dekiler unutulmuyor. Kalbe dokunan hiç bir şey silinmiyor.

İnsan yaşamı anlardan oluşuyor. Her anı nakış işler gibi işliyor aslında kanımıza kalpten kolay silinmeyenler. İşte kalbin bu kadar derinine gelenler anlatılmıyor. Tıpkı bir hastalık geçiriyor gibi. Bedenimizde ki tüm duyularımız köreliyor, bir saat gibi tek başına azimle kalbimiz çalışıyor. O tik taklarını atarken bize sormuyor bile ve günler geçtikçe o da yoruluyor. Aslında yorulmanın beden değil ruh yorgunluğu kötüdür. İçinde bütün birikmişlerle bir başına kaldığında yoruluyor insan. Böyle zamanlarda kimse dokunamıyor ruhuna ve daha çok yoruluyorsun. 

Fakat insan anlatmak istiyor, sürekli susmadan bıkmadan konuşup anlatmak, belki onca insana saçma gelen tüm her şeyi anlatmak istiyor, durmadan usanmadan. Bir yanı hiç konuşmak istemezken bir yanı ...
Kendi kendiyle anlaşamıyor. Gülüşleri oluyor, gülmelerine ağlıyor. Bazen neye ağladığını bile bilmeden. Bir insan böyle çöküyor. 

Kalbinin bir yanı çürümüşken diğer yanı nasıl da ondan bağımsız çalışır? Bir yanı artık ağıdını bile kesmişken diğer yanı ilkokula yeni başlayan çocuklar gibi. Bu da yoruyor...

Sonra, en sonra korkuyor. Bütün bu yorgunlukları varken sevmek onu korkutuyor. Kalbinin sağlam kalan yarımının çürümesinden korkuyor. Ve bu çürüklerle bir ömür yaşamaktan ölesiye korkuyor.

Diyorum ya albayım, bir türlü sonuna gidemiyoruz rüyalarımızın, korkuyoruz, hayallerimizden bile...




NOT: Kendi iç konuşmaları, kendi içinde ki çelişmelerle beni anlatan Oğuz Atay, mezarına yıldızlar yağsın..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sorulur karanlık sebebim. Vurulur mülteci kederim... - Ahmet KAYA

Farz et ki yazdıklarımı anlayabildin. Ya anlayamadıkların? Ya yazıp da sildiklerim? Ya yazamadıklarım?" //Mevlana