Kayıtlar

Beton yığınlarının arasında yıldızlara hasret kalıyoruz...

Benim küçük sessiz çığlıklarım... Dünyaya sevecen görünüp,içimde bir türlü eriyip yok edemediklerim benim, ne de güzel doluyorsunuz içime... Benim canım beş köşeli odam... Ne de güzel saklıyorsun beni,onlar görmüyor, duymuyor ama sen görüp duyduklarını ne de güzel hep susuyorsun... Benim zavallı yaşlarım... Neden hep gidersin benden, bir yıl iki yıl derken yaş gelir hayatın ortalarına da neden beni beklemezsin? Benim narin çocukluğum... Çok güzel hayaller biriktirirsin de neden büyümezsin bir türlü? Benim bir türlü öldüremediğim sevdiklerim... Giderken neden bırakırsınız parçalarınızı,bilmez misiniz her iz bir çentik açar insan ömründe, her parça bir yas bırakır ardında... Kalbim... Kalbim... Benim en sevgili,en güzel, en masum bendim... Neden söz dinlemezsin de seni yöneteni bile esir alırsın, neden koşup durursun da bir yorulmazsın. Nasıl eşiğin var ki hala seni acıtandan yardım dilersin. Neden bu kadar küçülürsünde,aşağılanır,ayaklar altında ezilirsin de gururu hiçe say...

Ya en korkunç kabusunuz gerçekse?

Kabus, uyurken kişiye güçlü bir duygusal rahatsızlık veren rüyalardır. Daha çok erişkinlerde ve genellikle REM uykusunun daha yoğun yaşandığı gecenin ikinci yarısında sabaha karşı ortaya çıkar. REM (rapid eye movement) uykunun evrelerinden biri olup,uykunun sonuna doğru süresi uzayan bir dönemdir. Hızlı göz hareketleriyle belirlenen bu dönem rüyalarında yoğun dönemidir. Kadınlarda %92 erkeklerde %85 oranında gözlenmiştir.  De bu anlattıklarım bilimsel olarak gerçekleşmiş uyku halidir.  Peki uyanıkken gördüklerimiz? Bazen öyle şeyler yaşarız ki, kabusun sonunda uyandığımızda 'tamam uyandım ve geçti,sadece bir kabusmuş' diyemeyeceğimiz kadar iz bırakır hayatımızda.  Yıllar önce yaşadığın bir olay gündüzleri bile bir karabasan gibi çökebilir insanın iki omzuna. Ve öyle ki bu kabusun uyanması bir türlü gerçekleşmez. Günden güne etkisi azalır sanırsınız ama bir bakmışınız ki yaşınızla birlikte yıllarca sürüklenmiş o da sizle. Bir türlü unutması gerçekleşmemiş, aksine hala ...

''Her başlangıç bir son, hadi yeni bir sona başlayalım! ''

Her sene sonbahar geldiğinde; yazlıklar dolaplara kaldırılıp hırkalar ve çizmelerim meydana çıkınca bana bir haller olur. Hayata dair bütün sorularımı,olurlarımı,olmazlarımı,sonlarımı,başlangıçlarımı bir kenara bırakır takılırım bir yaprağın peşine. Günler günler geçer, kışa yaklaşırım. Yaz boyunca ordan burdan aldığım,topladığım odamın içine eve şerpiştirdiğim her şeyi tek tek eleyip,evi düzenleme çabasına girerim. Yetmez. Hayatımı didiklemeye başlarım. ''Mutlu muyum?'' ,'' Gerçekten yaşamak istediğim hayat bu mu?, sevgimi paylaşmak istediğim kişiler bu kişiler mi?'' Bir insanı, bir hayatı veya bir işi gerçekten isteyip istemediğimi ölçmek için, kendime biraz absürd sayılabilecek sorular sorarım. ''Bir gün uyandığım da dünyanın sayılı zenginlerinden biri olmuş olsam,yaşadığım hayata yine aynı şekilde mi devam ederim? Yanımda olan,elimi tutan o adam,yine onu mu tercih ederim? Şu an yapmaktan bana mutluluk veren şeyler yine aynı şeyler mi olurdu...

Bir çeşmeden su içmeye koşar gibi koşun O'na, çeşme bulsanız da koşmaya zamanınız olmayabilir.

Bir adam tanıdım varlığına yok, yokluğuna var. Nasıl anlatsam yokkende var ama varken yok. Bir adam tanıdım, gönlüne dünyaları sığdırabilen, deseler ki dağ olacaksın, gökyüzünü sever, deseler ki su olacaksın, denizleri sever. Bir adam tanıdım, beni doğuran, bir adam ki eşsizliğiyle, kimlik tanımazlığıyla,günüyle dünüyle her adımıyla beni yaratan. Bir adam ki,yüreğimi dolduran, canımı canından çekip alan, canını canımdan değersiz kılan. Bir kadın yarattım, gözleriyle aşkı tanıtan, günün en güzel halini,sabahıyla dolduran. Elleriyle tüm kötülükleri örten,  kışları yaz eden. Bir kadın ki adamın gökyüzünü sevdiğinden kendisi bulut olan, geceyi kovalayan, güneşi seven. Bir kadınla adam tanıdım ki bir olan, bütün olan. Nefeslerini aynı alıp aynı veren, aynı anda gözlerini yumup aynı anda güne 'merhaba' diyen, Öyle ki ayrı kaldıklarında yemekleri boğazına dizilen, bir lokma ekmeği kendilerine çok gören. Aşklarıyla engellerden geçip yıldızlara erişen. Birlikte ölen. Hayır. Böyle bir ad...

Sevgiyle...

Yürüdüm.. Uzun uzun yürüdüm, nereye varacağımı, kime gittiğimi, nerde olduğumu bilmeden.. Yollar ıslak, gözler ıslak. Okuduğum romanlarda ki en güzel cümleleri seçip söyledim kendime, konuştum yol boyu. Yine bir çözüme varamadım. Dağlar aştım, çöller aştım, nehirler, göller, kayalıklar aştım içimde... Çakılıp kalmam çok vakit almadı. Kırılmışım, hayalimde uçmaya yarayan kanatlarım söküp alınmış benden. Yollar ağladı, ben ağladım.Yollar uzadı.. Ömrüm ufacık tefecik... Koştum içimdeki hayallerime, sonsuzluğuma. Canımın acısı geçmedi. Üzülebilecek ne varsa, her şeye en az bir kere üzüldüm şu hayatımda. Ağlanabilecek ne varsa en az bir kere ağladım hepsine. Küfür etmek gerektiyse ağız dolusu küfür ettim gelmişe geçmişe. Mideme üzüntüden batan iğneler kadar, kelebeklerin uçuştuğunu hissedemedim. Yakarışlara, iç çekişlere ağladığım kadar mutluluktan ağlayamadım.. Durdum... Şehir, yakıp yıkılmış, şehir virane... İçim virane, dışım virane. Satacaksın, anasını da avradını da satıp kaçacak...

''Lan filmde olsa inanmazsın ama gerçek hayatta daha acayip şeyler oluyor.'' Kahvede Oturan Amca

Hayatın bize film gibi geldiği anlar vardır çoğu zaman elbette. Ama şu bir gerçek ki, gerçek hayatta daha garip şeyler oluyor. . Nasıl anlatsam mesela, hayat mucizevi ötesi bir şey. İnsanlar ölüyor ya bir yerde mesela, mesela açlar ya hani, hani savaş var ya, hani çocuklar ölüyor ya, çocuklar ölüyor hani, çocuklar... Nasıl anlatsam size, filmlerde zaman çarçabuk geçiverir mesela ya hayatta öyle mi? Kimisi yetiştiremiyor günleri sevmeye, kimisi doyamıyor sevilmeye, kimisi sadece bir kez görmek için yıllarca bekliyorda bıkmıyor. Mesela filmlerde bir ''o'' yok,olamaz ki imkansız. O kadar sevgi sığmaz ki filme. Mesela, aynı gökyüzünü paylaşamazsın bazen, vaktin azdır, ya sen gelmişsindir o gitmiştir, ya o tam gelecekken sen gitmiş olacaksındır. Yaşayamazsın mesela, hayal gücünü zorlar durursunda, yüzünü hatırlayamazsın mesela. Bir gün dursun istersin mesela hep aynı tarihte, bir gün daha yaşamak istersin bir ömür niyetine. Mesela yapamazsın bunu, hayat içinde nefes alamayac...

Yalnız yaşayan insanların, kendi içlerinde başlayıp biten eğlenceleri vardır. // Oğuz ATAY

Durdum durdum güldüm halime,  Oturdum bir köşede dinlendim, sonra tekrar bir his ele geçirdi. Bütün bir günümü kahkahalar atarak geçirdim desem yalan olmaz. Gülmekle yaşayan bir insanım. Ve bir tekte ben bilirim, gülüşlerimin içtenliğini.  Yani diyeceğim o ki bütün bir günümü içi boş kahkahalarla noktalıyorum. Kendime üzülüyorum, çaresiz ve bitap düşmüşlüğüme. İnsan kaç kere tekrarlar aynı hataları? Ne zaman yoğurdu üfleyerek yer? Ne zaman ben bu işin sonunu biliyorum diyerek adımlarını dikkatli atar. Bir veya iki... Ayrılıktan ağzım yandığı için aşk'ı üfleyerek yiyorum. Hiç bir zaman benim olmayan bir aşk'ı sahiplenmek tam da benlik bir iş olmuştur.  Evet dedim yine Seren, yine dertte başı. Gülmelerim çoğaldıysa arkasından gelen hıçkırıklarım o denli sert ve unutmalarım, kaybedişlerim o denli derin olacaktır, bilirim.  Ve işte tam da bu yüzden kahkahalarımda kaybolmaya bırakıyorum kendimi, defalarca aynı espriye gülebilirim, günlerce aynı şekilde oturup, aynı şarkı...