Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Beton yığınlarının arasında yıldızlara hasret kalıyoruz...

Benim küçük sessiz çığlıklarım... Dünyaya sevecen görünüp,içimde bir türlü eriyip yok edemediklerim benim, ne de güzel doluyorsunuz içime... Benim canım beş köşeli odam... Ne de güzel saklıyorsun beni,onlar görmüyor, duymuyor ama sen görüp duyduklarını ne de güzel hep susuyorsun... Benim zavallı yaşlarım... Neden hep gidersin benden, bir yıl iki yıl derken yaş gelir hayatın ortalarına da neden beni beklemezsin? Benim narin çocukluğum... Çok güzel hayaller biriktirirsin de neden büyümezsin bir türlü? Benim bir türlü öldüremediğim sevdiklerim... Giderken neden bırakırsınız parçalarınızı,bilmez misiniz her iz bir çentik açar insan ömründe, her parça bir yas bırakır ardında... Kalbim... Kalbim... Benim en sevgili,en güzel, en masum bendim... Neden söz dinlemezsin de seni yöneteni bile esir alırsın, neden koşup durursun da bir yorulmazsın. Nasıl eşiğin var ki hala seni acıtandan yardım dilersin. Neden bu kadar küçülürsünde,aşağılanır,ayaklar altında ezilirsin de gururu hiçe say...

Ya en korkunç kabusunuz gerçekse?

Kabus, uyurken kişiye güçlü bir duygusal rahatsızlık veren rüyalardır. Daha çok erişkinlerde ve genellikle REM uykusunun daha yoğun yaşandığı gecenin ikinci yarısında sabaha karşı ortaya çıkar. REM (rapid eye movement) uykunun evrelerinden biri olup,uykunun sonuna doğru süresi uzayan bir dönemdir. Hızlı göz hareketleriyle belirlenen bu dönem rüyalarında yoğun dönemidir. Kadınlarda %92 erkeklerde %85 oranında gözlenmiştir.  De bu anlattıklarım bilimsel olarak gerçekleşmiş uyku halidir.  Peki uyanıkken gördüklerimiz? Bazen öyle şeyler yaşarız ki, kabusun sonunda uyandığımızda 'tamam uyandım ve geçti,sadece bir kabusmuş' diyemeyeceğimiz kadar iz bırakır hayatımızda.  Yıllar önce yaşadığın bir olay gündüzleri bile bir karabasan gibi çökebilir insanın iki omzuna. Ve öyle ki bu kabusun uyanması bir türlü gerçekleşmez. Günden güne etkisi azalır sanırsınız ama bir bakmışınız ki yaşınızla birlikte yıllarca sürüklenmiş o da sizle. Bir türlü unutması gerçekleşmemiş, aksine hala ...

''Her başlangıç bir son, hadi yeni bir sona başlayalım! ''

Her sene sonbahar geldiğinde; yazlıklar dolaplara kaldırılıp hırkalar ve çizmelerim meydana çıkınca bana bir haller olur. Hayata dair bütün sorularımı,olurlarımı,olmazlarımı,sonlarımı,başlangıçlarımı bir kenara bırakır takılırım bir yaprağın peşine. Günler günler geçer, kışa yaklaşırım. Yaz boyunca ordan burdan aldığım,topladığım odamın içine eve şerpiştirdiğim her şeyi tek tek eleyip,evi düzenleme çabasına girerim. Yetmez. Hayatımı didiklemeye başlarım. ''Mutlu muyum?'' ,'' Gerçekten yaşamak istediğim hayat bu mu?, sevgimi paylaşmak istediğim kişiler bu kişiler mi?'' Bir insanı, bir hayatı veya bir işi gerçekten isteyip istemediğimi ölçmek için, kendime biraz absürd sayılabilecek sorular sorarım. ''Bir gün uyandığım da dünyanın sayılı zenginlerinden biri olmuş olsam,yaşadığım hayata yine aynı şekilde mi devam ederim? Yanımda olan,elimi tutan o adam,yine onu mu tercih ederim? Şu an yapmaktan bana mutluluk veren şeyler yine aynı şeyler mi olurdu...